Girişimcilik uzun ve meşakkatli bir yol. Her girişim ayrı bir hikayeye hayat veriyor ve her girişimci de ayrı bir hikaye yazıyor. Can Algül de Pubinno ile Türkiye başta olmak üzere dünyaya bira üzerinden yeni ve yaratıcı bir hikaye anlatıyor. Yaşadığı pek çok soruna rağmen “insanlara en iyi bira deneyimini sağlama ” hayalini gerçeğe dönüştüren Algül, Pubinno için çıktığı 2. yatırım turunda 2 Milyon TL yatırımın 300.000 TL’sini Galata Business Angels’tan aldı. Galata Business Angels’ın ilk hardware yatırımı olma ünvanını da taşıyan Pubinno üzerine, şirketin kurucusu Can Algül’le öğrencilik yaşamından, girişimciliğe, yatırım süreçlerinden bira kültürüne kadar geniş bir çerçevede dopdolu bir söyleşi gerçekleştirdik.
Merhaba Can, öncelikle seni biraz tanımak isteriz.
İstanbul’da doğdum, Vefa Lisesi’nde okudum. Sonrasında İTÜ’ nün SUNY Programı inşaat bölümüne girdim. Fakat pek sevmedim ve bu durum beni arayışlara itt.
Mesela henüz 1. sınıftayken basketbol koçluğu yapıyordum ve Amerikan futbolu oynuyordum. 2. Sınıfta, lise yıllarından beri gelen şiir merakım var, bu beni metinyazarlığına yönlendirdi. 3. sınıfta politika, siyaset ilgimi çekti ve STK’larda çalışmaya başladım o sene. Tabii bununla birlikte barmenlik, bodyguardlık, bar endüstrisinde çalışma merakım hep var. Gençlik dönemi klasik olarak böyle arayış içerisinde geçti. Ama bununla birlikte okul bir türlü mutlu etmiyordu. 2. sınıfta Marmaray ve metro inşaatında staj yapacağım; sabah 7’de giriyorsun, akşam 7’de çıkıyorsun, 15 günde bir tatil var. Şantiyeler genelde böyle çalışır. Hadi çalışmayı da geçtim senin yaratıcı süreçlere yaptığın en ufak bir katkı yok. Tek yaptığın şey, imza atmak ve onaylamak. Burada devam edemeyeceğimi anladım. O sırada Akbank Düşünce Kulübü’ne seçildim. Bu benim için bir dönüm noktasıydı. Şimdilerde o işin bütçesini çok kıstılar ama o dönemde Türkiye’den 3000 civarı öğrenci başvuruyordu. Sadece 8 üniversiteden başvura alıyorlardı. 20-25 tane öğrenci seçiliyordu. 1.8 ortalamayla 3,5’luk öğrencilerin arasında nasıl seçildim bilmiyorum ama 4 mülakattan geçiyorsun. Her senenin bir teması oluyor; bizde tema ise dijitalleşmeydi. 4 defa çalıştay yapıyorlar. Araştırmalar yapıyorsunuz, projeler hazırlıyorsunuz. Kazanan yaz okulu için Harvard’a gidiyor. Orada ilk defa hayatımda Design Thinking kavramı hakkında, bir şey geliştirme üzerinde bir şeyler öğrendim. “İnovasyonun en kısa tanımı, var olan iki şey arasında var olmayan bir bağ bulmaktır” olayını orada öğrendim.
Pubinno Fikri nasıl doğdu?
Bir gün akışkanlar mekaniği çalışıyorum, bir süre sonra çalışmayı bıraktım ve hayal kurmaya başladım. O zamanlar Küçük Beyoğlu vardı. Küçük Beyoğlu’nu bilirsin; 400 kişi sıra bekler, bira istersin 20 dakika geç gelir. Masaların üstünde musluklar olsun, basalım alalım diye düşündüm. Pubinno fikri burada başladı aslında. Sonra bu büyüdü. “Ben okulu bırakıyorum” dedim. Zaten bırakmak için de bahane arıyorum. Bıraktım ama o zamanlar ben business canvas desen, pantolon modeli mi diye sorardım. Yani hiçbir şey bilmiyorum. Tamamen bir cahil cesareti. Hardware filan nedir bilmiyorum. Üniversiteyi spor, siyaset ve edebiyatla geçirmişim. Her şey el yordamıyla; tanıdıklara, ona buna yaptırıyorum. Bununla birlikte bir şeyler öğrenebileceğim panelleri, kursları falan kovalıyorum. Günü doldurmaya çalışıyorum. Böyle böyle fikri bir yere getirdik, 80 sayfalık bir dosya oldu. Amaç şu; Starbucks gibi globalde zincirleşecek Digipubs adında global bir pub zinciri kurmak. Bunun teknik inovasyonu bahsettiğim şey. Fakat biz markalaşmasına oynadık. Branding üzerine çok çalıştık, marka kokusu yaptırdık, tüm şubeler aynı kokacak. Bunları yaparken de hiç param yok. Koku yaptırıyoruz, adama iş olursa sana şu kadar vereceğim diyorum. Başkasına diyorum ki iş olursa sana şu kadar vereceğim. Böyle böyle ilerliyorum. Bununla gittik biz Efes’e, 25 yaşındayım henüz. Önce bir kere anlattık sonra genel merkezde 5 departmanın katıldığı bir toplantıya katıldık. İlerledi işler. Bununla birlikte biz finans falan bilmiyoruz. Sadece iş olacak mı olmayacak mı buna bakıyoruz. En son iş şuna bağlandı; ilk şube Galata’da açılacak, işin olması için gereken paranın yüzde yetmiş beşini veriyorlardı. Veriyorlardı ama iş bitecekti ondan sonra alabiliyorsun. Ama bu sonradan alma olayı benim umurumda değil. İş de bir milyonun üzerinde, çünkü hava parası diye bir mefhum var alkol endüstrisinde. Doğuş Grubu çok gündemde o sıralar. Nusret gibi firmaları satın alıyorlardı. Doğuş’un CEO’suna çıktım. Akbank Düşünce Kulübünde’n networküm iyiydi. Onlara anlattım, işin iyi olduğunu ve bu işin fizibilitesine bakacaklarını söylediler. Oradan bir çıkışım var; bir buçuk senedir okulu bırakmışsın, herkes sana amele gözüyle bakıyor, acayip parasızsın, ödemeli arıyorsun milleti. Oldu diyorsun ya sonunda oldu bu iş. Neyse bir ay sonra bir gecede işler iptal oldu, 2013 nisanında alkol yasakları patladı. Bu bende büyük bir depresyona neden oldu. Beni kendime getiren Gezi Olayları oldu. O ruhuma iyi geldi. Kafa da çalışmaya başladı. Bizim Digipubs’ta iki ana şey vardı; hızlı erişim ve data. Bu trend duruyor, makro trend, micro trend her şey aynı. Peki ne değişti. Alkol markaları mekan içleri hariç bir pazarlama aktivitesi yapamıyor. Bizim Pubinno’daki ilk ürünümüz BeerPoint. Self servis bira dispenseri. 3’lük 5’lik 8’lik bira kartları var, okutuyorsun bira akıtıyor sana. Onu tasarladık. Onu tasarladığım dediğim bir tane makinenin içine birini soktuk. Dışarıdan biri kart okuttu, okuttum dedi adam içeriden bira akıttı. Prototip yaptık diye gittik Efes’e. Yapılan bir şey yok ama yapacağız diyorum. Toplantının ortasında İzzet Özilhan çıktı kayboldu, 10 dakika sonra geri döndü yanında bir hanımla, Şaziye Hanım’a da anlatır mısınız dedi. Şaziye Hanım da satış sistemleri müdürü. Benim için burada önemli olan Özilhan’ın toplantıdan çıkıp birini daha getirmesiydi. Bana bundan iki tane ne zamana yaparsın diye sordular. İki aya yaparım dedim. Tabi ortada hiçbir şey yok. Tamam dediler. Sonra ben gittim projeyi yapacak birisini arıyorum. Sonra birilerini buldum, 30 bin liraya 6 haftada yaparız dediler. 3 sene geçti anca yapıldı. İlk ofisimiz Kuştepe Lounge, ortağım Necdet’in evi. Her gün terasa fıçılar taşıyoruz. 2015 yılında 3 tane cihaz koyduk farklı mekanlara. Cihazın ilk kullanıldığı yer FunBeach’de Duman Konseri’nde oldu. 3000 kişi var. Orada insanlara anlata anlata 50 tane kart sattık. Daha ilk saatte makine bozuldu, hayatımın en kabus gecelerinden biriydi. İnsanlar kartları almış, kimde ne kadar kaldı bilemiyorsun. Bütün yaz durdu o makinalar, millet bayağı sevdi önünde kuyruklar filan oluştu. Efes yeni makine sipariş etti hatta. Fakat biz şunu fark ettik, çok fazla sahadasın; barmenle, garsonla, mal sahibi ile konuşuyorsun. Endüstride inanılmaz bir çalıntı var. Sonra biraz daha literatürü tarayınca gördüm ki fıçı başına %25 kayıp var. Bunun yarısı taşırmadan geliyor. Yarısı da çalıntıdan geliyor. Ve bu sorun 25 milyon bira musluğunu kapsıyor. Sonra da biz biliyoruz ki iki farklı barda içtiğimiz bira aynı bira değil. Genelde sıcak geliyor, gazsız geliyor veya metal tadı olmuş olarak geliyor. Kısacası bir lezzet standardı yok birada. Bu yüzden çok ciddi bir şişe biraya kayış var. Esas bira fıçı biradır. Şişe bira ısıtılmış yemek gibidir, fıçı bira ise pişirilip direkt servis edilen yemek gibidir. Fıçıdan kaçışın da iki sebebi var. Birincisi hijyen, ikincisi miktar. Dediğim gibi bu sorun, 25 milyon bira musluğunu kapsıyor. Bira dünyanın en çok içilen üçüncü içeceği. Bu inanılmaz bir fırsat. Dedik ki musluk yapacağız. Bunu yapmak için para lazım. O dönemde herkesle görüşüyorum. Buralarda yatırım bulamadık, yurt dışına çıkmamız gerektiğini düşündük. Bunun da yolu kuluçka merkezleri. Y Combinator’dan mülakat kabulü aldık. Burada seçildik, Amerika’ya gittik fakat Amerika’da seçilemedik. Üç gün kaldık San Francisco’da. Farklı farklı 3-4 yerde daha mülakata kaldık, seçilemedik. En son Alchemist Accelerator programına seçildik. 19 Mayıs 2016’ta kabul geldi. Ağustos’ta gittik oraya. Fatih İşbecer bize bu dönem yatırım yaptı. 2 Milyon Dolar değerlemeden 100.000 $ yatırım yaparak ilk yatırımcım oldu. Alchemist’te işin ABC’sini öğrendik. Orada ürünümüzü hiç geliştiremedik. Çünkü orada ürünümüzü kurabileceğimiz bir platform yoktu. Yanınızda çalışan bir ürünümüz yok. Aslında orası bizim için yapmak zorunda olduğumuz ama ideal şartlarda kesinlikle yapmayacağımız bir yerdi. Çünkü bize zaman kaybettirdi. Türkiye’de kurucular yok, development dönüyor. Kurucular olmadan development ne kadar döner vs. ama yapmak zorundaydık. Çünkü o Silikon Vadisi kalkanı bana diğer turları getirdi. Sonra o bitti, oranın en ünlü hardware acceleratorına girdik. Orada da ürün geliştirmeyi çok iyi öğrendik.
Peki orada ortam nasıldı, genel olarak nasıl değerlendiriyorsun?
Bizim Necdet oraya bayılıyor. Ama ben oralarda çok zorlandım. Neden zorlandım? Çünkü benim süper gücüm elimden alınmıştı. Ne benim süper gücüm; dilim. Bir şey konuşmak ikna etmek. Orada yeri geliyor Starbucks’tan kahve alırken bile zorlanıyorsun. O beni çok zorlamıştı. Bu çok bana özgü bir şey ama. Bir San Francisco yorumu olamaz. Çok kişisel bir şey. Alchemist çok iyiydi, ırkçılık sıfır, inanılmaz destekçi, acayip gazcı bir yerdi. Genel olarak San Francisco nasıl diye gelirsek; San Francisco Amerika’da yaşanabilir tek şehir bence, “En Avrupai şehir” diyorlar zaten. Benim ehliyetim yok. Arabalardan nefret ederim. Amerika’da da arabasız yaşamak çok zordur. San Francisco o anlamda iyi bir yer. San Francisco dediğimiz yerin yarı nüfusu Hintli ve Çinli.
Yatırım anlamında neler yaşadın?
İşi geliştirirken geçen sene Nisan ayında 355 Bin Dolarlık bir yatırım aldık. 4 ülkeden yatırımcılar girdi Venture Friends, Yunanistan’ın en hızlı VC si, Türkiye’den Nexus Ventures ve Fatih tabi girdi yine ve Keiretsu’dan girildi. Sonra BBC Global bizi 3 dakikalık video bastı. BBC bizi basınca bizim siparişler patladı. Ama tabi ürünümüz yok. Henüz beta aşamasındaydı. Bu arada o 350 bin Dolar’ı aldığımda benim değerlemem 4,5 milyon dolar, sahada 2 tane cihazım var, geçen Türkiye’den aldığım yatırımda değerlemem 4,5 milyon dolar ama sahada 200 cihazım var. Niye, Silikon Vadisi kalkanı kalktığı için. Silikon Vadisi aslında kötü bir şeydi bizim için ama bir mecburiyetti. Düşünebiliyor musun? İki cihazda da aynı değerleme var 200 cihazda da aynı değerleme var. O yatırımları iki haftada almıştım, bunlar 3 ay sürdü. Bu nedenle Silikon Vadisi çok önemli. BBC’den sonra bize 30 ülkeden 86 tane distribütörlük talebi geldi. Tabii cahildik. Biz her yere böyle mal gönderiyoruz, demo paketidir filan. Ama para alıyorum hepsinden. İşte İsrail’e gönderdik, Hindistan’a gönderdik, İtalya’ya gönderdik, Hollanda, Almanya hepsine ikişer cihaz gönderdik. Fakat hiçbirini ilerletemedik. Çünkü onun bambaşka bir kurgusu var. Follow up olayını nasıl yapacaksın, süreçleri nasıl yürüteceksin, el yordamıyla iş yapmaya çalışıyorsun, tabi olmadı. İşte Aralık ayında başladığınız toplu satın alım anlaşması bu hafta bitiyor. Baktığımızda 6 ay sürmüş. Bunu oynayalım dedik. Ürünün seri üretime başladık. Seri üretimde Efes’e vereceklerimizi bitirdik. Şimdi hedefimiz şu; aldığımız bu yatırım bir nefes yatırımıydı. Aslında bizim hedefimiz şu an stratejik bir pazar. Bu stratejik pazarda İngiltere, Almanya, İsrail ve İspanya. Bu 4 pazardan birinde acilen 100 kurulumun üzerine çıkmak ve oradaki bir VC den seed round elde etmek. Ondan sonra da bütün dünyaya yayılmak. Onunla birlikte de ürün geliştirme tarafında sürekli yeni özellikler ekliyoruz alete. En dönüştürücü ekleme AI modülü eklemesi oldu. Peki bu AI modülü ne? Bizim cihazın değer önerisi çok net, %20 verim arttırıyorsun. Kim buna hayır diyebilir, nasıl satamazsın bunu yani? Her bar direk kur diyor bize. Fakat kuruyorsun bir yerde çalışıyor bir yerde çalışmıyor. Çünkü niye? Sebebi şu; sen hani iki ayrı yerde iki aynı birayı içemiyorsun ya, her barın set-upı da farklı. Şimdi bu fıçı biraların arkasında yarı endüstriyel sistemler var. 40 senedir aynı olan gaz tüpü, soğutucusu, hat. İşte o hatların iki haftada bir düzenli bakıma uğraması gerekir. Kule filan öyle karmakarışık bir sistem. Sonra biz o AI modülle cihaza machine learning ekledik. Son barmenin davranışından, mesela bir tane örnek, barmen stopa bastı, taşıyordu; demek ki stopa bastı şu sıcaklık şu basınçta şu şu durumda taşırıyordu ise sen burada böyle akıt diye algoritmasını güncelliyor. Bizim esas da yaptığımız şey akış hızını ayarlamak. O verilere göre akışı, kaliteyi belirleyen 10 tane parametre var. Bütün bunların hepsini izliyoruz. O patentli robotumuzda akış hızını ayarlayarak istenilen miktarda birayı ideal kalitede sunuyoruz.
“Orta Doğu’dan Bira İnovasyonu Çıkarmaya Çalışıyoruz”
Bunların araştırmasını da sen yaptın değil mi?
Bunun literatürü yoktu. Biz bunun hepsini el yordamıyla yaptık. Ortadoğu’dan bira çıkarmaya çalışıyorsun, başlı başına bir kabus, b2b iş zor, üstüne b2b hardware, yani daha zor ne olabilir bilmiyorum.
Peki bu hatların temizlemesini kim yapıyordu?
Avrupa’da markalar yapıyor; Amerika’da bağımsız firmalar yapıyor, bar sahiplerinin kendi sorumluluğunda. Tabi o temizliğin bir süreci var. Bira tipine göre, o hattan ne kadar bira geçtiğine göre, ve hattın uzunluğuna göre değişiyor her şey. Temizlik de şudur; hatta asit takıp belirli litrede asit geçirirsin, sonra belirli dakika beklemen gerekir. Atıyorum 30 dakika yerine 20 dakika beklersen biradan gelen metal tadı ondandır. Ondan sonra da belirli litrede su akıtman gerekir. Biz bu süreci izliyoruz. Bizden önce 15 günde bir yapılması gereken bakımlar zamanında yapılmayabiliyordu, taşeron yapılıyordu, izleyen yoktu, bakım süresi geçirilebiliyordu. Yanlış yapılıyor, 30 dakika yerine 20 dakika bekletiyor filan. Bunun haricinde sürekli olarak basınç ve sıcaklık değerlerini izliyoruz. Bir sıkıntı halinde uyarı veriyoruz. Buna ek olarak günün ilk birası diye bir mefhum vardır. Bu şudur; hatta bekleyen bir bira var, o gece boyu bekliyor. Soğutucudan çıkmış yani. Biz onu otomatik boşaltıyoruz. O birayı servis ettirtmiyoruz. Mobile app yükledik, o çok önemli. Çünkü bar endüstrisinde her şeyi anlık olarak gösterebilmen gerekiyor. Sen adama bir hafta sonra şu kadar kaybın var dersen, bunun hiç kimse için hiçbir önemi yok. Anlık olarak verebilmen gerekiyor.
Yatırım turlarına başlamadan önce nasıl bir süreç geçirdin? Ve bu turlar boyunca neler gözlemledin?
Türkiye’de gerek VC gerek melek yatırım düzeyinde bir çok yatırımcı ile görüştüm. 2015 sonbaharında yatırım aradığımdan bahsetmiştim. O süreçte bir yatırımcı 11 defa bir ay içerisinde ofise gelip gitti. Oydu buydu şuydu derken birçok şeyi sordu. Sonra yatırım yapmıyorum dedi. Sonra ben Silikon Vadisi’nde öğrendim ki melek ile maksimum bir kere görüşürülür, hadi extra bir kere de telefon veya mail döner. Oldu oldu, olmadı olmadı. Çünkü yatırımcının yatıracağı para maksimum 50 bin dolar, startup için en önemli olan zaman. Bu yatırımcı bu parayı altı ayda yatırırsa sen zaten batarsın. Buna; bir görüşme, bir telefon, artı bir mail ile karar vermesi lazım. Bununla birlikte traji-komik şeylerle de karşılaştık, örneğin ilk başlarda yatırımcılara Pubinno’yu anlattığımızda bazı yatırımcılar gelip bunu ayran için yapabilir misin dediler. Bizi hiç anlamamışlardı.
Şimdi geriye dönüp baktığında daha farklı yapmak istediğin bir şey var mı?
Var, olmaz olur mu? Kurucu ekibi çok daha doğru seçerdim. Ben teknikten hiç anlamayan bir adamdım. Necdet tamam coder, Necdet CTO, ama Necdet birisinden bir şey rica edebilecek, yap diyebilecek bir insan değil. Biz de ürünü bilecek, operasyonu yürütecek o “ara adam” yoktu. Bunun zorluğunu çok çektik. En çok buna dikkat ederdim.
Bir ABD macerası yaşadın. Türkiye ile kıyasladığın zaman ne gibi farklar görüyorsun?
Öncelikle süreçler çok hızlı. Örneğin bir maile sen iki gün cevap atmazsan o iş bitmiştir. Üçüncü gün cevap atmak çok büyük bir saygısızlıktır. %90’ına gün içerisinde cevap verilir. Kalanına da ertesi gün cevap verilir. Bir kere her şey çok hızlı. İkincisi orada herkes işine bakıyor. “İşi ne kadar büyütürüz”e bakıyor, ben ne kadar koparırıma bakmıyor. Mesela VC seninle pazarlık yapacak; pazarlık yapmadan önce sana takvimi atıyor, önce şunu konuşacağız sonra şunu şeklinde. Bir matematiği var her şeyin. Burada anlaşmalar yaparken 3 ay önce anlaşılan şey 3 ay sonra değiştirmek istenebiliyor. Soru sorduğunda, nedenini sorduğunda süreçler öyle cevabını alabiliyorsun. Senin sürecin ne, bana sürecini anlat. Buna ek olarak orada kişiler yok. Bir mail hazırlıyorsun onu herkese atabiliyorsun, kişilerin çok önemi yok. Buradaysa yatırımcı ilişkileri çok abi olayı üzerine kurulu. Bu arada ikisinin de artıları eksileri var. Buradaki durum biraz daha fazla riskli. Küçük şeylere takılıp seni fazla yorabiliyorlar. Bunun dışında biz aslında çok iyi teknoloji tüketicisi bir ülkeyiz ama Amerika’da teknoloji adaptasyonu çok yüksek. Çalışmayan bir cihazı bir bara götürdüğünde adamın gözü açılıp ‘hadi abi yapalım, birlikte yapalım, ilk ben yapayım’ diyebiliyorlar. Burada ise ‘takarım ama 2 sene boyunca benden para almayacaksın’ gibi şeylerle karşılaşıyorsun. Biri yatırım yaparım diyor biri 2 sene boyunca benden para almayacaksın diyor, bu bence durumu anlatan çok güzel bir resim. Yine buradaki en büyük sıkıntılardan biri insan kaynağı. İnsan kaynağının da sebebi yeteneksizlik değil, aile. Türkiye’deki bir startupın en büyük kabusu aile mefhumu. ‘Aileme ne diyeceğim’den tut da daha neler neler. Özellikle bizim alanımız olan hardwarede 7-8 firma var. Aselsan, Roketsan, Siemens ve Arçelik. Buralardan adam alamıyorsun. Daha fazla para veriyorsun, yine alamıyorsun. İnanılmaz bir garanticilik var. Hayalsizlik çok fazla. Bizim eğitim sistemimizde bir devrim olursa çocuklara hayal kurma öğretilmeye başlandığında olur. Ben hayal kurmanın doğuştan gelen bir şey olduğuna inanmıyorum. Ülkede mortgage’cılık var. 24-25 yaşında evlen, bir ev bir de araba al. Senden bu bekleniyor. Ve çoğu insan da buna boyun eğiyor.
Pubinno baktığımızda food-tech alanında bir start up, bu alanda sizce food-techi nasıl bir gelecek bekliyor?
Öncelikle artık food-tech’i dört koldan saran girişimler çıkıyor. Biz gibi, Fazla Gıda gibi vb. İkincisi üretim süreçleri değişiyor. Biraz afaki konuşuyor olacağım ama, belki de yedi sekiz sene sonra sen gidip bakkaldan bisküvi almayacaksın. 3d food-printerın olacak, tozu koyup oradan bisküvi yapacaksın. Üçüncüsü tüketici ile temas biçimi değişiyor. Yani kanallar yeniden yapılandırılıyor. Sadece onlinedan bahsetmiyorum. Eskiden genel araştırmalarda sadece 25-30 yaş gibi şeyleri öğrenebiliyorduk. Şu an ise ne zaman kim tarafından hangi durumda tüketildi bunu bilebiliyoruz. Gerçek zamanlı takip, yani en önemli şey bu. Tüketicini tanımak. Bu gibi şeyler değişiyor.
Dünyada hardware ve iot yatırımları Türkiye’de nasıl, globalde bu anlamda bir fark var mı?
Yüzeysel olarak baktığımızda herhangi bir fark yok. Dünyada hardware yatırımları çok sıkıntılı. Aslında sıkıntılı olması da normal. Çünkü çok zor bir olay. Bir ürünü 50 tane yapmak ile 1000 tane yapmak arasında dağlar kadar fark var. Seri üretim dediğimiz şey çok zor bir şey. Bunu bilen tecrübe etmiş adamları startuplara getirmek çok zor. Bunu finanse etmek çok zor. Startup zaten riskli, hardware çarpı 5 riskli. Dolayısıyla yatırım az. Peki faydası ne, yani avantajı ne, hani klasik sorarlar ya senin bariyerin ne? Sen ürünü yaptığın andan itibaren eğer başka birisi yapmak isterse 24 ayı var. Yani o 24 ayda sen neler eklersin o ürüne. Öyle de bir avantajı var. Bizim özelimizden bakarsak 25 milyon bira musluğundan bahsediyoruz, hala direkt bir rakibimiz yok, 7 tane patentimiz var. Biz şu binlik üretimi çıkardığımız an sonbaharda bambaşka bir yere gideceğiz.
Peki rakip gelirse, bu konuda ne düşünüyorsun?
Gelir, gelmez olur mu, şimdi iki tane cevabım var ona. Rakip mutlaka gelecektir. Bir kere endüstride çeşitli çözümler var. Mesela monitoring sistemler var, hatta bir tane sensör takıyor. Ne satıldı, ne zaman satıldı bu datayı veriyor. Bu İsrail startupı 4 ay önce 80 milyon dolara satıldı. Sadece monitoring yapıyor. Kalite adına bir şey yapmıyor, efficiency anlamında bir şey yok, sadece satış datası veriyor. Bence bizim direkt rakiplerimiz de çıkacak. Benim oradaki en büyük argümanın pazarın çok büyük olması. Ben bu pazarın küçük bir kısmını da alsam unicorn oluyorum temel matematikte. İkincisi markete ilk girmiş olmanın avantajı var. Sonuçta ben kanallara girmiş olacağım sadece hardware’i geliştirmek mevzu değil orada. Her pazarın setupı farklı. Bizim çok fazla bira know-how’ımız var. Bütün bunları kesiştirince orada ciddi bir avantaj sağlıyor. Ama dediğim gibi rakip gelince biz hal ihazırda birçok kanalda olmuş olacağız.
Data vermek gerekirse, Türkiye’de en çok 30’luk bira içilen gün Pazartes imiş mesela. İnsanlar az içeyim kafasında, bunu da 30’luk bira ile yapıyorlar. Zaman içerisinde; hava koşullarına, mekanın özelliklerine göre daha nice datalar çıkacaktır. Bu üretime feed-back vermeye gidecek. Hemen 4 ay sonra gelecek özelliğimizi söylemem gerekirse fıçı bittiğinde otomatik sipariş verilecek. Şu an nasıl yapılıyor; barcı Efes’in temsilcisini arıyor, temsilci distribütörü arıyor, ürünü getiren o çünkü. Distribütör getiriyor ürünü, barcıya bir şey imzalatıyor, temsilciyi arıyor, temsilci de sisteme giriyor.
Peki özellikle bu alana yani hardware ve iot alanına yönelmiş girişimciye ve girişimci adaylarına yatırım süreçleri için neler söyleyebilirsin, ne gibi önerilerin olur?
Öncelikle ne yapıp etsinler en az 10 yıl tecrübeli işinin ehli insanları işin içine katsınlar. Danışman mı alıyorlar yoksa ekibi mi katıyorlar mutlaka bir şey yapsınlar. Çünkü hardware çok fazla para yakıyor. Diyelim ki devreyi yanlış yaptırdın, 10 tane 100 tane, para gitti. Ufacık bir revizyon için yeniden yaptıracaksın. Diğer büyük sıkıntı Çin’den geliyor, buradan da bir ay gitti. Bu nedenle ürün geliştirme süreçlerini minimum hata ile devam ettirmeleri gerekiyor. İşin ehli adamları mutlak içeri sokmaları lazım.
İkincisi sertifikasyon süreçlerine çok hızlı başlamaları gerekiyor. Biz biraz geç kalmıştık. Eğer final productı bulduysa, yani ortaya çalışan bir şey çıkmışsa seri üretime geçmeden sertifikasyon yaptırmalarını tavsiye ederim. Ve contact manufacturer dediğimiz bir olay var. Nedir contact manufacturer; şimdi benim aletin içerisinde 300 tane parça var. Bu yaklaşık 40 tane tedarikçiden geliyor. Contact manufacturer bütün parçaları senin söylediğin yerlerden tedarik ediyor, testleri filan yapıyor, sen sadece onunla faturalaşıyorsun. 40 ayrı yerle bu işi yürütmekten ise contact manufacturer burada çok işe yarıyor. İyi bir contact manufacturer bulsunlar.
Türkiye girişimcilik ekosistemini nasıl yorumluyorsun?
Bir kere rakamlar çok şişik. Haziran geldi 7-8 tane yatırım var. Paralar, çok ufak paralar. Türkiye’de şöyle bir hastalık türemeye başladı, o çok sıkıntılı, eskiden profesyonel mastercı profesyonel doktoracı olurdu, anne babanın durumu biraz iyi ise adam mütemadiyen okurdu. Şimdi de profesyonel startupcılık başladı. Bu işi gerçekten düzgün bir şekilde yapan, yapmış tecrübeli çok az insan var. Ve süreçler biraz daha hızlanmalı, mesela iş bir ayda bitmeli, bir ayda para yattı yattı ya da no. Bence Türkiye startup ekosistemi kötüye gidiyor. Mesela geçen seneye göre şu an çok daha az para dönüyor ki Insider çıkışı oldu, Gram Games oldu, Peak Games oldu. Buna rağmen az para dönüyor. Daha tehlikeli bir şey söyleyecek olursam, şu an çok büyük bir inovasyon tiyatrosu oynanıyor. Örneğin bankalar Silikon Vadisi’ne üç gün adam yolluyor. 3 günde ne olacak ki? Bir şeyin hakikatini değil de “mış gibiliği”ni yapmayı çok seviyoruz. Bunun geri dönüşü şöyle olacak; biz buna para harcadık dönüş yok. Olmaz tabi, sonuç getirecek bir şey yapmıyorsunuz ki. Yani ülkede bilgi sermayesi çok eksik, neyin nasıl yapılacağına dair. Ve Türk girişimcisinde de bazı sorunlar var. Bu insanların yüzde sekseni zengin olma kafasında bu işe giriyor. Zengin olmak için girdiğin bir işte 5 sene bu acıları çekemezsin. O motivasyonla duramazsın. Vur-kaç’çılık çok fazla. Yatırım parası ile şirketten kendine düğün yapan, para geçiren adamlar duydum ben. Genel olarak ülkedeki ahlak etik konusundaki sıkıntılarımız bu alana da yansıyor.
Son olarak biraz da birayı konuşalım.
Bira bu topraklardan çıktı ve bu topraklarda tekrar hak ettiği değeri bulmalı. Çok eskiye gitmeye gerek yok, 60’larda 70’lerde bu ülkede ne publar var, bira bahçeleri var. Bunun iki sebebi var; bir günümüzün siyasi koşulları, iki endüstrideki tekelleşme.
Bu arada söylemeden de geçmeyelim; iyi şeyler de oluyor, örneğin ev biracılığı çok gelişiyor. Türkiye Bira Koleksiyonerleri Kulübü çok güzel eventler yapıyor. Bakmayın bu kısırlığımıza bira bu topraklardan çıktı.