Siz ABD’den Türkiye ye dönmüş bir mühendis, girişimci ve yatırımcısınız. Bu üç farklı kimliğinizi de göze alarak Silikon Vadisi’ni Silikon Vadisi yapan bileşenler sizce ne?
Oranın aynısını yapmak çok çok zor. Bu sadece Stanford, Berkeley gibi bir üniversitenin olması ile Venture Capital hikayesi ile ilgili değil. Orada bir sürü tecrübeli insan var. Ama şu şeyi dünyanın hiçbir yerinde görmedim. Orada esneklik kültürü var. Yani sen nereden geldiysen gel. Çinli misin, Hintli misin, dinli misin, dinsiz misin kimsenin bunlara baktığı yok. Yani ne olmak istersen ol. Tek baktıkları şey sen işini başarılı bir şekilde yapabildin mi, yapabiliyor musun. Ve insanlar rahatlıkla oraya gelebiliyor ve hayatını yaşayabiliyor.
Palo Alto, Ütopik bir Ada gibi
Ben şu şekilde düşündüm: Orası demokratik bir zeminde farklı kültürlerin, farklı toplulukların bir arada bulunduğu bir toplum yapısını yaratmış. Ütopya gibi. Orada istediğin gibi hareket edebileceğin kurgulayabileceğin bir oyun alanın var.
Kesinlikle. Tam da bu sebeple dünyanın en başarılı Hintlisi en başarılı Çinlisi en başarılı Türkü oraya gitmek istiyor. Ve oraya gidince de çok başarılı oluyorlar. O zaman dünyanın en başarılı ve en zeki insanları bir yere toplanmış oluyorlar. Yani San Francisco, Palo Alto’da gerçekten ütopik bir ada. Her türlü insan orada eğleniyor, işini yapıyor ve yaşıyor.
Son yıllarda hem dünyada hem Türkiye’de yenilikler olarak sizi en çok heyecanlandıran şey ya da şeyler ne oluyor?
Her şeyin alt üst olacağı değişimleri fark etmemek mümkün değil. Bunlar farklı teknolojilerin birleşiminden kaynaklanıyor. Yani Yapay Zeka, Artırılmış Gerçeklik, Big Data, İOT ve daha bir çok şey! Bunların bir araya gelerek oluşturduğu dinamikler beni heyecanlandırıyor ve meraklandırıyor aynı zamanda. Örneğin “self-driving” (sürücüsüz) arabalar. Arabanın tanımı değişiyor ve yeni soruları da beraberinde getiriyor: Sürücüsü olmayan arabayı almaya ihtiyaç var mı? Ya da evin içinde bir otopark olması gerekiyor mu? Sen çağırdığında 2 dakika sonra ya da 5 dakika sonra gelip araba seni alabiliyorsa niye otopark olsun. Bunun bir de enerji boyutu var. Benzine ihtiyaç eskisi kadar olmayacak, her şey elektrikle yapılacak. Çatına güneş paneli koy arabanı şarj etsin mesela. Bir arabayı normal yapısından elektrikli bir yapıya çevirdiğimizde parça sayısının %75’i gidiyor. Önümüzdeki 10 seneyi filan düşündüğünüzde çok daha basitleşecek bu. Bu kadar mekanik parça olmayınca o zaman servise gerek kalmayacak mesela. Gaz istasyonları, servis birimleri bunlar eninde sonunda yok olacak. Yani sen insan hayatının nasıl değişeceğini düşün. Yani örnek vermek gerekirse; Amerika’da ilk self-driving araçların kamyon olacağı düşünülüyor. Neden derseniz; çünkü bu kamyonlar zaten otobanlara çıkıyor ve girişi çıkışı çok az. Çok uzun mesafede dümdüz gidiyor. Eğer en basiti buysa ve ilk çözülecek olanı buysa sadece Amerika’da 3 milyon kişi kamyon şoförü. Bunların tamamı işsiz kalmış olacak.
Biraz da melek yatırımcı kimliğinizden bahsedelim. Bu riski büyük bir alan. Getirisi nispeten daha düşük olabiliyor. Bu yatırım modelinde sizin motivasyonunuz ne oluyor?
Ben daha çok yatırım yapacağım firmaya ilk başta; ben bu firmaya zaman yatırabilir miyim diye bakıyorum. Daha önce anlattığım gibi girişimlerin gelişme süreçlerinde girişimciler bazı konuları pek bilmiyorlar. Ortada girişimciye yardım edebileceğim bir konu varsa ve girişimci de bu yardımı kabul ediyorsa zaman ve enerji harcarım. Çünkü bu zorla bir girişimciye yaptırabileceğim bir şey değil. İki taraflı. Yani para koy, uzaktan izle ama hiç bir iletişim olmasın. Bir yere gitmedi o iş.
Melek yatırımcılıkta da Venture Capital’da da sihirli sayının 18 olduğunu söylüyorlar. Yani 18 tane farklı yatırım yapacaksın, ondan sonra bunların arasından bir iki tanesi çok başarılı olacak. Ama geri kalanı yok olup gidecek. Bu beni pek tatmin etmiyor. İstatistiksel oynamayı pek sevmiyorum.
Peki Amerika ile karşılaştırdığınızda bu yatırım modeli hangi noktalarda Türkiye’deki ile benzeşiyor?
Melek yatırımcılık Amerika’da ağırlıklı olarak seed (tohum) aşamada görülüyor. Serie A safhasında insanlar pek girmiyorlar ya da hakikaten profesyonel yatırımcılar giriyor. Oradaki yatırımcıların çoğu milyarder. Buraya 5 milyon koyarım ben, diyor. Risk almaktan çekinecek bir durumları yok açıkçası. Burada işler bu şekilde ilerleyemiyor.
Türkiye’de melek yatırımcılar tohum aşamasında pek yatırıma yanaşmıyorlar.
Benim GBA tecrübem yalnızca bir sene. Gördüğüm şey, pek tohum aşamasında yatırım yapmıyor olduğumuz. Genelde bir girişim belli bir “traction” (belli bir yol kat etmiş) aldıktan sonra yatırım yapmaya yanaşıyoruz.
Peki böyle olmalı mı sizce? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bence bir ölçüde tohum seviyesine de bakmalıyız, çünkü en fazla katkıyı o dönem yapabiliyorsun.
Bu ekosistemde çoğunluğun doğru kabul ettiği ama çoğunluktan farklı olarak sizin tam tersini düşündüğünüz bir şey var mıdır?
Burada şunu diyebilirim; girişimcilik Türkiye’de birazcık moda haline geldi. İnsanların bunu neden yaptığı, ne için yaptığı, bunu yaparken ki motivasyonları ne, bazen bu noktaları kaçırabiliyorlar. Bana sanki şu an herkes bilmem ne toplantısına gelmek istiyor, girişimcilikle ilgili bir şey yapmak istiyor gibi geliyor. Bu insanlara gerçekten yardım edebilen insan sayısı ise çok az. Yönlendiren, rehber olan kişi azınlıkta.
Yine biraz melek yatırımcılık üzerinde konuşalım. Sizce melek yatırımcılar girişimcilerden ne bekler?
Bence bu konuda herkesin farklı motivasyonu ve farklı beklentileri var. Benim şahsi çalışma modelimi anlattım biraz evvel. “Para yatırabilir miyim’ den çok “zaman yatırabilir miyim’e önem veriyorum. Parayı bulmak kolay. Diğer meseleleri çözmüşsen, parayı bulmak çok daha kolay oluyor.
Peki Galata Business Angels’ın bu anlamda vizyonunu nasıl buluyorsunuz? Biraz da bizden konuşalım.
“Smart Money” kavramını temellendirmeye çalışıyoruz ama şu an için smart money değiliz. Ama ileride olabiliriz. GBA’yı birçok açıdan takdir ediyorum; çünkü pure money ilerleyen bir zihniyet yapısı yok. Zaten bir melek yatırımcı ağı “pure money” olmamalı. Yeni bir girişimden finansal tablo istemek kadar yanlış bir şey yok. Kesin rakamlar konulamaz. Çünkü altını dolduramıyorsun ki. Kimse bilmiyor. Yani tamam bir yerde bir tahmin olur da ama çok da rakama boğulmaz. Zaten olayın riski de burada. Ne olacağını kesin bir şekilde bilemiyoruz, kimse bilmiyor. Olur mu olmaz mı belli olmuyor. Başlangıçta bu şekilde beklentiler kurmak bence doğru değil. Genel şeylere bakabilirsin. Hedef kitlende Türkiye’de kaç kişi var? Buna bakabilirsin. Ama bunu ciroya çevirirken hangi ayda ne kadar olacak, bunu çok bilemezsin. 50 tane şey yanlış gidebilir. Üründe bir eksiklik çıkar 3 ay geri kalırsın, sürecin herhangi bir yerinde eksik çıkabilir. Bu konuda GBA vizyonunu doğru buluyorum.
Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminde henüz olmayan ama sizin mutlaka olması gerektiğini düşündüğünüz, olursa ekosisteme faydası çok büyük olur dediğiniz bir şey var mı?
Benim büyük eksik olarak gördüğüm iki tane şey var. Birincisi tecrübeli kişi sayısı çok az. Koca ülkede 6-7 kişi sayabilirsin. Ya Amerika’dan geri getireceğiz çünkü orada bir sürü başarılı Türk var. O sayıyı nasıl arttıracağız bilmiyorum. Belki exit yapmamış bile olsa iyi giden bazı başarılı girişimcileri devreye sokmak lazım. İkincisi ise şu; Türkiye’de gerçek Venture Capital çok çok sınırlı sayıda var. Sadece fon olarak değil; vizyon olarak da bir takım sorunlar var. Eğer bu kadar yatırım yapıyorlarsa, bu firmalarla Product/Market Fit olayını çok hızlı geliştirmeleri lazım. Sonrasında aralarından birkaç tanesi “Product/Market Fit” tanımlandı ise onu ölçeklendirmeye götürmeleri lazım.